Kapılar ve pencereler mühürlendi. Perdeler ve panjurlar ise yüksek bir kararlılıkla gizliyor ardında canlılığa dair ne varsa. Evin duvarları bir iki ton daha soğuklaşmış. Yaz aylarında evlerin gözdesi olan balkonları toz ve çamur kaplamış. Yaşamın tek kanıtı, sekiz-beş çalışan insanların yedi-yirmi dört çalışan doğalgaz bacaları. Kış aylarında İstanbul'da, zenginliğin de fakirliğin de ölçüsü onlar. Böyle zamanlarda en şanslı olanlar, bacalarından kesif duman bulutları yükselen insanlar. Geriye kalanlar asgari düzeyde ısınır ama her gece azami derecede yorgun uyurlar.

Kış aylarında İstanbul'da genelde yağmur yağar. Pencereler buğulanır. Eski semtleri sis kaplar. İnsanlar, siyah muşambadan kalkanlarıyla bir karınca kolonisini andırır şekilde ilerler sokaklarda. Ve uzun sıralar oluşur metrobüs gişelerinde. Bu haliyle ortaçağ karanlığında bir meydan savaşı gibidir metrobüs. İtişmeler, kakışmalar ve tiz naralar... İnsanlar, güneş tarafından üvey evlat muamelesi görmelerinden olsa gerek, umutsuzlaşır. Kat kat bezenirler zırhlarına ve bir bezginlik kisvesi takınırlar yüzlerine. Saatler zamanın tembelliğine riayet eder. Akrep ara verir yelkovanla olan amansız yarışına. Rüzgarsız bir havada düşen, umarsız bir yağmur damlası rahatlığında ilerler rotasında. Genç ağaçlar fırsatını bulduğunda salınabilmek için çekilir kabuklarına ve güç toplar zamanın tembelliğine inat. Yaşlı ağaçlar daha ketum görünür bir sonraki baharı beklerken. Yağmur, can verirken genç bir ağacın gövdesine, çürütür pas tutmuş bahçe demirlerini. Yani bir nevi zamanın çıraklığını yapar. Deniz genelde hırçın olur. Beşiktaş-Kadıköy vapurunu var gücüyle sallar. Kimi zamansa muzip bir çocuk gibi ıslatır kıyısından köşesinden geçenleri. Yazı çıkarabilecek aşklar da bu mevsimde mayalanır. Çoğu rüzgarın nezaretinde yokolup gider bu aşkların. Kimisi tutar ve taze bir asma yaprağının saflığını yakalar.

Bir zaman gelir karşı evlerin balkonlarına kadınlar çıkar. Eski mahallelerde sokaklardan köpüklü su akar. Halılar yıkanır ve balkon demirlerinden sarkar. Hoş bir temizlik kokusu kaplar tüm şehri. Portmantolar fazla yüklerinden kurtulur ve artık üç vardiya çalışmaz doğalgaz bacaları. Güneş ışınları daha sık uğrar oturma odalarına. Kışın yorgunluğuyla büzüşen kapı mengeneleri gıcırdamaya başlar. Elektrik telleri salınır bir direkten diğerine ve her madde içindeki açmaza bir son verip rahatlar. Kısa, yırtık pantolonlu çocuklar peyda olur sokaklarda, ip atlayan, taş sektiren... Ve tabi annelerin sert olmayı ilke edinmiş bağırtıları yankılanır apartman aralarında. Yemek kokuları sızar kapısı açık mutfakların balkonlarından. Anneler özlenir bekar evlerinde. Bir yıl daha yaşlanır baharda doğanlar ve biraz daha unutulur gidenler bu zamanlar. Metrobüs sıraları rahatlar. Sulh olur, kalkar kılıçlar, kalkanlar,zırhlar... Her ağaç bir halka daha takar gövdesine. Ve o yaşlı ketum ağaçtan çıkan taze tomurcuğu görünce, biraz daha inanır her insan tanrının mucizesine.

İstanbul'da bahar
Kadınlar, portmantolar, ağaçlar...

24.07.2013